ŞELALE ÖZDAL (Bankacı, 31 yaşında):
“30’u geçtim ama hala bakireyim. Üniversite mezunuyum ve çok iyi bir işim var. Kariyer basamaklarını teker teker çıkıyorum. Çok geniş bir arkadaş çevrem var. Şimdiye kadar çok sayıda erkek arkadaşım olmadı ve seks konusu benim için, ailemin ve çevrenin de baskısıyla hep bir tabu olarak kaldı. Oldukça uzun bir süredir birlikte olduğum bir erkek ardakaşım var. Ancak onunla sekste son noktasına kadar gidemiyorum.
Benim problemim ilişkiye kendimi verememem. Beraber olduğum kişiyi çok istiyorum, sevişirken de çok zevk alıyorum ama olay içime girme aşamasına gelince, istemiyorum. Çünkü hem çok acıyacağını düşünüyorum hem de ailem çok gelenekçi olduğu için hala onlardan çekiniyorum… Duyulur mu korkusu özellikle beni yiyip bitiriyor. Eğer duyulursa ne yaparım diye düşünüyor ve felaket senaryoları yazıyorum.
Erkek arkadaşıma aşığım. Onu çok seviyorum. Ve o ana kadar çok istememe rağmen, hatta bunu sevgilime söylememe rağmen zamanı geldiğinde yapamıyorum. Ayrıca sevişene kadar çok istekli oluyorum fakat bütün bunları aklıma getirdiğim zaman hevesim zaten kaçıyor, ilişkimden de zevk almıyorum. Daha uzun bir süre bakire kalacağım gibi görünüyor. Çünkü ben buna bu tür baskılardan dolayı cesaret edemiyorum.”
Psikiyatrist Serdar Serdaroğlu’nun yorumu:
“Suçluluk duygusu, yoğun anksiyeteye sebep oluyor.”
“Burada kişiyi belirgin olarak tedirgin eden şey ‘suçluluk duygusu’. Bu duygu insanların kültürle ilişkilerinde, toplumdan topluma değişerek oluşur ve zihinde bir kavram olarak belirir. Toplumun ya da aile çevresinin onaylamadığı durumlarda aktif hale gelip davranışları belirler. Bu duygu yoğun anksiyete (kaygı) doğuracağından sevgi ya da cinsel istek gibi duyguların bastırılmasına neden olur. Suçluluk duygusu temel insani bir duygudur, ancak neyin suçluluk vereceği zamanla değişen bir durumdur. Hastalarımda da gözlediğim bu duygunun derinliği maalesef çocukluk çağlarımızda, çok şeyi çevremiz tarafından suçlanarak yapmamızdan kaynaklanıyor. Cinsel yaşamda bu duygunun katılaşmış şekli, kirlenme hissiyle yaşanıyor. Özellikle genç kızlarda bu korkuyu ‘Demokles’in kılıcı’ gibi taşıyorlar. Psikiyatri bu duygunun obsesyona (takıntı) varmış şeklini tedavi edebilse de sorun temelde psikososyal niteliktedir.”
DEFNE KARA (Grafik Tasarımcısı, 33 yaşında):
“Ailem İstanbul dışında oturduğu için yalnız yaşıyorum. Çok ünlü bir televizyon kanalında grafik tasarımı yapıyorum. Kazancım da fena değil. Üniversite yıllarından beri uzun vadeli arkadaşlıklarım oldu. Onları annem ve babam ile de tanıştırdım. Ama hiçbiriyle gerçek anlamda seks yapmadım. Hatta geçen yıl biten ve bir yıl kadar ayaklarımı yerden kesen bir ilişkim oldu. Ben onu çok seviyordum o da beni. Yatakta birlikte yatıyorduk ama ben hiçbir zaman tam anlamıyla kendimi bu işe veremiyordum. Yani öpüşmeyle başlayan ve elbiselerin çıkarılmasına kadar varan bir ön sevişme yaşıyordum partnerimle. Ama iş gerçek anlamda seks yapmaya gelince bütün büyü bozuluyordu. Diğer ilişkilerimde bu düzeyde bir şey yaşamasam da hissettiklerim aynıydı. Evet, 33 yaşındayım ve hala bakireyim. Gerçek seksin ne olduğunu bilmiyorum. Bu yaptığımın çok sağlıklı olmadığını hatta yanlış olduğunu çok iyi biliyorum. Birkaç kez doktora gitmeyi bile düşündüm ama vazgeçtim.
Sebeblerine gelince.... Aslında tek bir sebep gösteremem. Ama en önemlisinin kendi kendime yarattığım bir tabu olduğunu biliyorum. Hiç klasik bir insan değilim. Ailem de çok tutucu değil. Ama kafamda yarattığım şöyle bir şey var: Ben karşımdakinden hoşlanıyorum. Ama onunla cinsellikte son noktasına kadar gidersem ona aşık olma olasılığım artacak. Ve eğer ilişki iyi gitmezse karşımdaki adam beni terk edebilir. Ben de ona aşık olduğumla kalacağım ve çok üzüleceğim. Kendimi toparlayamayacağım, çok zarar göreceğim diye düşünüyorum. Bu kafamda yarattığım en büyük korku. Bu korkunun kaynağı da yine bana öğretilenler. Çünkü hep şöyle bir şey duydum: “Cinsellik kadın için erkeğe göre daha fazla bir bağlanma unsuru”. Yani ben cinsellik yaşarsam karşımadakine bağlanmaktan ve onun beni bırakmasından korkuyorum. Bu yaşta hala bakire olmamın sebebi bu. Tabi karşımdakine yüzde yüz güven duyamamam da buna dahil. Bana öğretilenlerden dolayı evlenmeden birlikte olmamalıyım tabusu da var. Erkek arkadaşlarımla tam anlamıyla cinsel bir şey yaşamadığım için çok ayrılık yaşadım. O insanlarla seksi sonun kadar yaşasaydım ayrılmazdım da demiyorum ama bu yanımın ilişkiyi bitirici etkisi etkisinin olduğuna inanıyorum.”
Psikiyatrist Serdar Serdaroğlu’nun yorumu:
“Bağlanma kaygısı yaşayan kişi saplantılıdır.”
“Bu kişide, psikiyatride “bağlanma kaygısı” olarak tanımlanan durum görülüyor. Bağlanma bebekken bize bakan ilk kişiyle yaşadığımız ve beyinde biyolojik temeli de olan bir olgu. Aslında bağlanma, insan için gerekli ve sağlıklıdır. Ancak yaşamın ilk dönemlerinde bu duygu yeterince yaşanmamışsa kaygı verici ve korkutucu olabilir. Bağlanmaktan kaçan kişi, takıntılıdır ve duygularını genelde rahat ifade edemez. Tam evleneceği sırada evlenme törenlerinden sürekli kaçan bir kadını anlatan filmi anımsayın. Bağlanma endişesi olan kişi terk edilmenin vereceği psikolojik acıyı kaldırmakta zorlanır. İntihar ya da intihar girişimlerinde bu olgu sıklıkla rol oynayabilmektedir. Psikiyatrik tedavide, psikoterapi, bağlanmanın sağlıklı hale gelmesi için kullanılır ve kaygının çözümünde etkili bir yöntemdir. Bu nedenle bağlanma endişesinin çözülmesi sağlıklı cinsellik için gereklidir.”